Nilgün Kılıç
PKK, Abdullah Öcalan'ın çağrısının ardından 11 Temmuz Cuma günü Süleymaniye'nin Dukan bölgesinde silahlarını yaktı. Dem Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da bölgede süreci yerinden takip edenler arasındaydı. Tuncer Bakırhan'ı arayarak Türkiye için tarihi an olarak nitelendirilen PKK'nın silahlarını sembolik olarak yakıp imha etmesini ve sonrasında Türkiye'de yaşanan gelişmeleri konuştuk. Sayın Bakırhan merhabalar.
Tuncer Bakırhan
Merhabalar, kolay gelsin. Sizlere ve izleyicilerinize selam, sevgiler gönderiyorum Türkiye'den.
Nilgün Kılıç
Evet, oradaydınız. Gördüklerinizi, tarihe tanıklık ettiğiniz o ortamı ve atmosferi biraz bizim dinleyicilerimize de anlatır mısınız kısaca?
Tuncer Bakırhan
Evet, 100 yıllık bir meseleden bahsediyoruz, Kürt sorunu. Maalesef bugüne kadar kapsayıcı bir çözüm bulunamadığı için sürekli çatışma ve şiddet üreten aynı zamanda bir sorun. Bu yönüyle de hem ülke ekonomisine, sosyolojisine de aslında sirayet etmiş, toplumun ekonomisine emmiş bir meseleden bahsediyoruz. En önemlisi de on binlerce can, işte farklı kimliklere sahip her iki taraftan insan da yaşamını yitirmiş. Neredeyse her gün iki tane tabut kaldırmışız sırtımızda gibi düşünmek gerekiyor. Şimdi son 50 yıldır da çok şiddetli yani çatışmalarla devam eden, yine aslında çözülmediği için ülkenin yorulduğu, insanlığın yorulduğu, ülkenin artık neredeyse nefes alamaz hale geldiği ve bunun bu çatışma ve şiddet sopasının da hükümet elinde bir dövme aracına döndüğü bir süreç yaşadık. Dolayısıyla Sayın Öcalan bir çağrı yaptı. Artık bu meselenin çözümünü demokratik bir zeminde, demokratik yollarda arayacağız dedi. Kendi örgütüne de yaklaşık 40 yıldır elinde bulundurduğu silahları bırakmasını, yani kendini feshetmesini, yeni sürece dahil olmasını Tabi bu konuda dünyanın dört bir yanında çeşitli tereddütler vardı. Çatışma ve çözüm süreçlerini siz de bilirsiniz. Bu çatışma ve çözüm süreçlerinde masa kurulduğu zaman silah en sonunda konuşuluyor ama Sayın Öcalan en başa koydu. Bu samimiyetini gösteriyordu. Aldığı büyük sorumluluğu ve riski de aynı zamanda ortaya koyuyordu. Birçok yerde bu tür süreçlerde örgütler tam anlamıyla bu sürece uygun davranmadılar. Birçok yerde örgütler bölündü, parçalandı. Kimileri bu çağrılara uydu ama bazıları uymadı. Ama Türkiye'de bugüne kadar çatlak bir ses görmedik. Sayın Öcalan'ın örgütü çağrısına kongre toplayarak bütün birleşenlerine dair ederek uyduğunu belirtti. Bu çok kıymetliydi. Yani tabii ki o anlamda tarihi silahın en öne konulması, örgütün buna uyması, bunun ilk adımı olarak işte Süleymaniye'de 30 kişinin sembolik olarak silahlarını yakması gerçekten tarihidir. Bu günden sonra da birçok bu çatışma ve çözüm deneyimlerinde Türkiye örneği olarak geçecek. örneği olarak geçecek. Biz de oradaydık, şahitlik ettik, heyecanlıydık. 50 yıllık acılı bir sayfa, inkara dayalı bir sayfa kapanacaktı. Demokratik bir zeminde başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye'nin demokratikleşme meselelerini konuşacaktık. Birlikte Türkiye'de örgütü bütün dinamikleri katarak, başta Kürt meselesi olarak kendi sorunlarımızı tartışıp bir yol bulacaktık. Bu konuda biz de Dem Parti olarak bilirsiniz, Türkiye'nin üçüncü büyük partisi, üçüncü büyük zeminiyiz. Parlamentonun üçüncü büyük zeminiyiz. Yerel yönetimde bölgenin birinci en güçlü partisiyiz. Bizim gibi bir partinin de bu meseleyi desteklemesi olumludur pozitif anlamda. En başından beri biz demokratik siyaseti destekliyorduk. Dolayısıyla elinde silah bulunan yurttaşların da demokratik siyaseti çözüm aracı olarak, zemini olarak görmesi bizleri sevindirdi. Umarım bu süreç ilerler. Umarım bu samimiyeti, bu tek taraflı işte ortaya konulan iradeye uygun başta meclis olmak üzere sorumluluğunu oynayarak gereklerini yerine getirir. Kürt sorunu çözmüş, çatışma ve şiddet sorunu çözmüş bir Türkiye aynı zamanda daha demokratik bir zemine kavuşabilir. Dolayısıyla Türkiye'nin demokratik bir zemine kavuşması sadece Kürtler açısından önemli değil, Aleviler açısından, kadınlar açısından, muhalefet açısından, iradesine kayım atanan belediyeler açısından, umudu yitmiş gençler açısından, kısaca 86 milyon açısından çok önemlidir. Herkes heyecanla bu süreci takip ediyordu. Biz de şahitlik ettik. Biz de heyecanlandık. Çok süt bir tören oldu. Her şey detaylı titiz bir şekilde ayarlanmıştı. Ve nitelikli kapsayıcı bir metin okudu oradaki gerilladan gelip açıklamayı yapan insanlar. Kürtçe ve Türkçe okudular. Dünyanın dört bir yanından katılımcı davetliler vardı. Duygu dolu, ne bileyim heyecan dolu, umut dolu bir gün yaşadık orada.
Nilgün Kılıç
Evet, duygusal olduğu söyleniyor Sayın Bakırhan. Ağlayanlar olduğu, hatta izleyenler arasında uyarılmalarına rağmen slogan atanlar, alkışlayanlar olduğunu söyleyenler var. Doğru mu bunlar?
Tuncer Bakırhan
Tabii ki yani şimdi çok doğal bir şey. Sürekli uzaktan gördüğün ve tek yanlı algılar oluşturulan bir partinin mensupları pırıl pırıl tertemiz giysileriyle, silahlarıyla, disiplinli bir şekilde ilk defa belki de insanların %99'u canlı bir şekilde görmüşlerdi. Evet, yani insanlar duygulandı, gözyaşını tutamayanlar oldu. Bunlar bence şeydi, niye silah bırakıldığının gözyaşları değildi. Yani demokratik bir Türkiye, Kürt meselesinin çözüleceği bir Türkiye olan umudun, sevinç gözyaşlarıydı. Yoksa oraya gelenlerin tamamı aslında demokratik zemini, desteklerini sahiplenen insanlardı. Evet izleyenler duygusallaştı ama silahı bırakanlar gayet bu konuda şey yani metanetli durdular. Gayet disiplinli bir şekilde durdular. Velhasıl kelam ben de 35-40 yıldır bu mücadelenin içerisinde birisi olarak, demokratik siyasette yer alan birisi olarak çok heyecanlandım. Duygulandığım, yani Türkiye'de eğer demokrasi olsaydı bu insanlar yıllardır dağın yolunu seçmeyecekti, on binlerce insan yaşamını yitirmeyecekti. Geldiğimiz nokta yine bu sorunun demokratik çözümünü tartışıldığı bir süreç oldu. Boşa gitmiş 40-50 yıl iktidar açısından, devlet açısından, hepimiz yaşayanlar açısından oldu. Umarım dersler çıkarırız. Ülkemizin de buna ihtiyacı var. Türkiye demokratik anlamda çok iyi bir noktada değil. Son 10-12 yıldır da sırtını demokratik değerlere döndü. Daha içe kapanık bir hale geldi. Bu vesileyle belki Türkiye'nin de içe kapanık halinden kurtulmasını daha demokratik değerlere yüzünü dönmesini, demokratikleşme yönünde adımlar atmasını, Kürt meselesinin artık isyan, bastırma, çatışma ve şiddetle tartışılmadığı, masada tartışıldığı bir süreci hep birlikte yaşarız.
Nilgün Kılıç
Peki şimdi süreç nasıl işleyecek Sayın Bakırhan? Yani PKK silah bıraktı, bazı kesimler diyor ki işte örgüt üstüne düşen görevi yaptığı sıra devlette. Ne bekleniyor devletten şimdi?
Tuncer Bakırhan
Sıralama meselesine koymaya gerek yok ama doğru örgüt yani silah bırakmaya da başladı. Yasaları örgüt çıkaramayacağına göre, demokratik zemini örgüt oluşturamayacağına göre tabii ki sıra mecliste, sıra yasal düzenlemelerde, sıra bunun gereklerini yerine getirmektedir. Çok yanlış bir değerlendirme değil. Bu örgüt daha ne yapabilir? Sayın Öcalan'ın çağrısına uydu, kongresini topladı, sonuç bildirgesini açıkladı. Sayın Öcalan'ın çağrısını kabul ettiğini söyledi. En sonunda da ilk adımı atarak silahlarını bıraktı. Yani örgüt yargı değil, meclis değil. Bu düzenlemeleri yapacak zemin örgütün kendisi olmadığı için aklı olarak insanlar artık bir taraftan da Bu sürecin gereklerini iktidar, meclis, artık kimse hepimiz tarafından yerine getirmesini söylüyor. Bu gayet doğrudur. Nasıl işleyecek? Sanırım yakın zamanda mecliste bir komisyon oluşturulacak. Son aşamasına gelindiği söyleniyor. Biz de önerilerimizi sunduk. Bütün siyasi partiler önerilerini sundu. Artık bu mecliste oluşacak komisyon, yani sadece bir tartışma platformu olmayacak. Aynı zamanda bu sorunun çözümü için yasal düzenleme teklifleri hazırlayarak mecliste sunacak. Yani büyük bir önem atfediyor mecliste komisyon. Çünkü Kürt meselesi aynı zamanda yasal ana yasal. Bir meseledir. Bunun adresi de meclistir. Muhataba Ankara'dır. 86 milyon da bu işin tarafıdır. Meclis komisyondan sonra meselenin çözümüne ilişkin tartışmalar yürütülecek. Kimi belki yasal düzenlemeler, kimi yasaya gerektirmeyen adımlar. Mesela cezaevleri sorgu Türkiye'nin kanaya yarasıdır. CZV'lerinde %140 dolluk oranı şu anda mevcut. İnsanlar 2 kişilik evde 4 kişi kalıyor. Doktora erişemiyor, gıdaya erişemiyor, çok sağlıksız koşullarda kalıyor. Yine bunun yanında kayyumlarla ilgili Türkiye'nin dört bir yanında bir süreç devam ediyor. Güven verici, bu konuda kafasında kuşku olan, iktidara güvenmeyen çevrelere de güven verecek gibi gereklerin yapılması gerekiyor. Bunlar dünyanın her yerinde yapılacak şeyler.
Nilgün Kılıç
Cumhurbaşkanı Erdoğan da zaten bu yönde açıklamalar yaptı ama özellikle söylediği bir şeye çok tartışıldı. birkaç gündür AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak biz bu yolu beraber yürümeye karar verdik dedi. Dolayısıyla bu sanki DEM Parti Cumhur İttifakı'na mı katıldı tarzında soru işaretlerine neden oldu. Gerçi sonra Pervin Bull'dan yaptığı açıklamada herkesin çizgisi ve gittiği yol bellidir. Başka bir ittifak olarak algılanmamalı dedi ama ben yine de sormak istiyorum size. Şimdi değilse bile olası bir seçimde partiniz AKP ile bir araya gelip Cumhur İttifakı'na katılabilir mi?
Tuncer Bakırhan
Şimdi şöyle biz mevcut iktidarla bir süreç trafiği yürütüyoruz. Bu bir ittifak değil, bir sürece birlikte katkı sunmadır. Bu da gayet doğaldır. Biz kendimizi Kürt tarafı sayıyoruz. İktidar da devlet, yürütme devleti olarak karşımızdaki muhataptır. Görüşmemiz, gitmemiz, gelmemiz, buluşmamız, bu meseleyi yer yer birlikte çalışmamız gayet doğrudur, doğaldır ve bundan sonra da olacaktır. Ama bizim de sınırlı bir şekilde bu kalmamalıdır. Çünkü biraz önce bahsettim, 86 milyonu ilgilendiren, bütün Türkiye'yi ilgilendiren bir meseleden bahsediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı 2 milyar dolar dedi ama gayri resmi 4 milyar dolar paranın gittiği, bütün Karadeniz'den Trakya'ya kadar emeklinin emekçinin de aynı zamanda cebindeki ekmek zeytin parasının da gittiği bir çatışma ve şiddet ortamından bahsediyoruz. Dolayısıyla bu işin muhatabı herkestir. 86 milyondur. Türkiye'nin örgütü dinamikleridir, siyasi partileridir, meclisin kendisidir. Bunu bir ittifak olarak yorumlanmasını ben de anlamadım. Sonradan hükümet kaynaklar da düzeltti bunu. Biz bir süreci tartışıyoruz. Şimdilik bu süreci biz birlikte tartışıyoruz. Daha sonra mecliste komisyon kurulunca bütün mecliste çatısının altında bulunan siyasi partiler bu sürece dahil olacak. Önümüz dönemden parti ne yapar sorusuna şimdiden yanıt vermek çok erken. Biz en başından beri üçüncü yol olduğumuzu söylüyoruz. Her iki bloktan da olmadığımızı söylüyoruz. Çünkü biz değişimden yanayız, demokrasiden yanayız biz. Çevreden eko kırıma karşıyız, kadın katliamına karşıyız, umudu çalınan gençlerin umuduyuz. Biz Kürt'ün eşit yurttaş olma mücadelesini vereniz, Alevi'nin eşit yurttaşlar olarak haklarının güvence altını almasını savunanız, biz Türkiye'nin bütün renkleriyiz. Yani biz bu meseleyi bir seçim ittifakına, bir sandığa, oya tahvil eden ve böyle düşünen o siyasi gelenekler ve partiler gibi değiliz. Bizim hedefimiz, menzilimiz uzun, demokratik, bütün renklerin ve farklarının eşit yurttaş oldukları bir Türkiye diyoruz. Biz kendi yolumuzdayız, Pervin Buldan başkan doğru söyledi. Dolayısıyla bizim sadece bu meselelerin çözümünde, Türkiye'nin demokratikleşmesinde bazen oturup bu meseleleri konuşmak gibi bir durumumuz var. Ötesi bizim yolumuz belli, ona dair olmak isteyenler gelir. Biz herhangi bir muhalefet, ne iktidar cephesinde, herhangi bir bloka eklemlenme ya da bu süreçle birlikte onlar gibi olma durumunda değiliz. Türkiye'nin meseleleri çözülürken bir araya gelmeyi bir seçim ittifakı olarak değerlendirmek de çok bence büyük bir acizliktir. Bir araya gelmek hemen bir seçim ittifakı olarak algılanmamalı. Hemen bir seçim iş birliği olarak algılanmamalıdır. İşte bu akıl 100 yıldır bu meselenin çözümünü engelliyor. Masada oturamayan, tartışamayan, sohbet edemeyen, birbirlerinin farklılıklarını tahammül etmeyen bu akıl, ya sandıkta bir arada olursun ya düşmansın. bir arada da oturuyorsan o zaman bir seçim ittifakısın gibi darsı yaklaşımlarla yaklaşıyor. DemParti çok önemli bir gelenektir. DemParti, demokrat, devrimci, sosyalistlerin yıllardır biriktirdiği deneyimlerin bir sonucudur. Dem parti Türkiye'de kadın mücadelesinin bir sonucudur. Gençlerin partisidir. Eee Alevilerin partisidir. Emin ol kendi parti meclisimize, milletvekili tablomuza bakarsan Türkiye'nin bütün renkleri ne olduğunu görürsün. Yani biz tekçi değiliz. Biz renkli bir partiyiz. Biz bu renklere uygun bir ülkede demokratik bir zeminde bir arada yaşamanın mücadelesini veriyoruz. Dolayısıyla o yorumlar Bizi tarif eden yorumlar değil, hükümet yetkilileri de gayet bunu açıklayıcı bir Sayın Ömer Çelik açıklama yapmıştı, Pervin Başkan da yapmıştı. Yani bu sırlıkta bir şey yok, onu söyleyeyim.
Nilgün Kılıç
Partisinin Adıyaman'daki mitinginde konuşan ana muhalefet lideri Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel, Erdoğan'ın AKP MHP'den birlikte yürüyeceğiz ifadelerine yanıt verdi ve Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Erdoğan'ı ümmetçilik yapıyor diyerek eleştirdi. Nitekim Cumhurbaşkanı da dün yaptığı açıklamada Özel'e ümmetçiliğin neresi yanlış diye sordu. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Cumhurbaşkanının bu sözlerini nasıl yorumluyorsunuz? Sizce de Cumhurbaşkanı Erdoğan ümmetçilik mi yapıyor? Siz ne diyorsunuz?
Tuncer Bakırhan
Yani şöyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 yıldır iktidardadır. İlk gün ne yaptıysa şimdi onu yapıyor. Yani şimdi mi bu diyelim tanımlama yapılıyor ona çok yanıt vermek istemiyorum ama ana muhalefete düşen bu meselede masada olmak. Bu meselenin çözümü için gayret sarf etmektir. Bu meselenin çözümünü sağlamaktır. Bu meseleyi iki parti arasındaki siyasi düelloya ya da siyasi rekabete kurban eden, işte onun bir tarafı yapmaya çalışan yaklaşımların tamamını reddetiyoruz. Ne demek, kimden gelirse gelsin. Özgür Bey bugüne kadar çok iyi bir meseleyle ilgili çaba ortaya koydu. Bu kıymetlidir. Bundan sonra da eminim ki Kürt meselesi ve sürecin ilerlemesi için de yine yapıcı rolünü oynayacaktır.
Nilgün Kılıç
Zaten öyle söyledi. Şehit ailelerini, gazileri incitmeden yürütülecek bu sürece meclise en olumlu katkıyı sunacağız dedi ana muhalefet olarak. Bu bağlamda size şunu da sormak istiyorum. Meclisteki diğer partiler CHP başta olmak üzere bu süreçte nasıl katkı sağlayabilirler? Beklentiniz nedir meclisteki partilerden?
Tuncer Bakırhan
Beklenti çok net. Komisyonda yer alacaklar. Beraber tartışacağız. Beraber bir al yol bulacağız. 100 yıldır devam eden bu sorunun çözülerek artık ülkemizin rahat nefes alabileceği demokratik bir zemin yaratacağız. Yani birlikte yürüyeceğiz. Aslında kime hangi görev ve sorumluluklar düştüğü bellidir. Birileri masanın dar, küçük olmasını isteyebilir ama bu meselenin kendisi dar bir, masanın kaldıracağı bir mesele değil. Çünkü herkesi ilgilendiren bir mesele olduğu için Cumhuriyet Halk Partisi de, diğer siyaset partiler de orada olacak, orada olmalı. Orada olacaklarını zaten komisyona oy vererek teyit edecekler. Sonrasını beraber yürüteceğiz. Kürt meselesi nedir, nasıl çözülür, hangi haklar sağlanarak, tanınarak Bu mesele hallolunur, nasıl ülke demokratikleşir, nasıl demokratik bir ülke, adil bir ülke, hukukun demokratik işlediği bir Türkiye yaratırız, beraber tartışacağız. Dolayısıyla kimse ev sahibi, bir başkası da misafir ve davetli gibi değil, öyle de davranmamalıdır. Tamamımız. Bu mesele tamamımızın meselesidir. Hepimiz sahibiyiz. Bir yerden, kimseden buyurup beklemeye gerek yok. Türkiye'de son seçimde birinci parti olmuş bir partinin de kimseden davet beklemesine gerek yok. Kürt yurttaşlar da oy verdi Cumhuriyet Halk Partisi'ne. Dolayısıyla bunun sorumluluklarını, gereklerini yerine getirmek onların da bir sorunudur. Bunu hükümetle, dem parti arasında iktidarla Dem parti arasında bir mesele olarak görüp uzaktan konuşmak, uzaktan şey yapmak bence yetersiz kalır. Dolayısıyla önümüz günden hep beraber zaten aynı masada olacağımızı ümit ediyorum. Burada hep birlikte bu meselenin çözümüne ilişkin her parti kendi çözüm politikalarını ortaya koyar, bir ortak akılla Kürtlerin onurunu kırmayacak. Türklerin gururunu zedelemeyecek, Türkiye'de yaşayan bütün adlara onurlu bir barış ve çözüm sunacak bir yol ve yöntemi birlikte bulacağız.
Tuncer Bakırhan
Şimdi bir başka söylenen yorumları sormak istiyorum size. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi'nin oylarının yüzde 30'ların altına düştüğü, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir kez daha cumhurbaşkanı olmak için işte bu süreci başlattığı yönünde yorumlar var. Siz parti olarak bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yorumların gerçek olma potansiyeli olduğuna inanıyor musunuz? Siz de böyle düşünüyor musunuz?
Nilgün Kılıç
Bunlar Türkiye'de çok sıkça karşılaştığımız, biraz önce bahsettiğim Sığ Türk karşıtı, demokrasi karşıtı, bu meselenin 100 yıl daha devam etmesini isteyen, gencecik bedenlerin, tabutların gelmesini isteyenlerin icat ettiği sorulardır. Erdoğan tekrar aday olması için bize ihtiyacı yok. Erken seçim kararı alır, 361'i bulur, kendisine aday yapar, gerisine Türkiye hakları karar verir kim seçeceğine. Bizim yüzde oyumuz kimseyi tek başına bir şey seçtirmek için hem yeterli değil, hem de öyle bir seçeneğimiz yok. Kendimiz kazanmak istiyoruz, kendimiz aday olmak istiyoruz, kendimiz yönetmek istiyoruz. Çünkü bu ülkeyi yönetebilecek altyapıya potansiyel sahip bir partiyiz. Emin olun en genç, en nitelikli, neredeyse yarısının kadın olduğu, neredeyse eğitim ortalamasının bütün partilerden yüksek olduğu bir siyasi partiden bahsediyoruz biz. Niye kimsenin yanlısı olalım? Dolayısıyla bu yaklaşımlar bu süreci tarif etmiyor. Kimsenin bize ihtiyacı yok. Bizim de seçimde kimseye yancılık yapma gibi bir durumumuz yok. Biz gayet ayakları üzerinde duran, geçmişi, geleneği, pratikleri ortada olan demokratik sol bir partiyiz. Biz kendi yolumuzu kendimiz çizeriz. düşüp düşmediğini anketler ortaya koyuyor. Siz de izliyorsunuz. Bizim anket firmalarımız yok. Ama 22 yıllık bir iktidardır. Yaşanılan meseleler, meselelerin çözümsüz kalması tabii ki kayıplara, oy kayıplarına yol açar. Muhtemelen öyle bir süreçte yaşanıyor olabilir. Bu ayrı bir mesele. Belki gündemimiz o mu değil mi çok bilmiyorum ama şunu söyleyeyim. Biraz bu meselenin çözümünü istemeyen çevreler böyle ucuz politikalarla aslında bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Biz 100 yıllık bir meseleyi tartışıyoruz, çözmeye çalışıyoruz. Beyefendiler 2 yıl sonra yapılacak bir seçimde işte kim ihtar olacak onu tartışıyor. Bizim derdimiz şu anda kimin ihtar olacağı, kimin yüzde kaç oy aldığı değil. 100 yıllık bu ülkenin bütün enerjisini, ekonomisini hemen bu sorunun demokratik yollarla çözümüdür. Dolayısıyla art niyetli algılar oluşturan, yani toplumun sinir uçlarıyla oynayan, aslında ben çatışma istiyorum, gençlerin bedenleri, yaşamını yitirmiş bedenleri ülkeye gelsin diyenler bunu demeye cesaret etmeyip, bu bir seçim ittifakı, bu birini seçtirme ittifakı, bu kimin bilmem siyasi ömrünü uzatma girişimi gibi basit ama özünde Kürt karşılığı, Kürt düşmanlığı yapan bir siyaset izliyorlar. Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Ya yüz yıllık bir mesele, on binlerce insanın yaşamına mal olmuş, milyarlarca doların ülke ekonomisinden kayıp gitmesine mal olmuş, Türkiye'yi Orta Doğu'daki yeni denklemin dışına itmiş, demokratik değerlerden uzaklaştırmış, içine kapatmış bir meseleyi tartışıyoruz. Faşist beyefendiler bu bilmem kimi seçtirme, kimin bir daha seçilmesini sağlama süresi gibi emin olun böyle hani gerçeklikle uyuşmayan, sığ, dar yaklaşımlar yapıyorlar. Bunun bir karşılığı yok. Bunu yapanların tamamı da emin olun ne kan kokusu görmüş, ne barut kokusu görmüş, ne gitmiş, işte çatışma ortamı içerisinde bulunmuş, güvenli limanları içerisinde bir çözüm süreci başladığında hemen başka algılarla Başka şeyler oluşturuyor. Bunu yapacağımız, hep birlikte bu meseleyi çözelim, demokratik bir zemin oluşturalım. Demokratik bir şekilde sandıklara gidelim. Türkiye 86-87 milyon insanı kimi seçiyorsa o ülkeyi yönetsin demek varken, bu mesele çözülmesin. İktidar gittikçe otoriterleşsin. Antidemokratik uygulamalar uygulasın. 86 milyonun canı yansın. Ama aman ha! Kürtler dilini kullanmasın, Kürtler bu ülkenin eşit yurttaşları olmasın gibi bir yaklaşım bence kıymeti alınacak, değer verilecek bir yaklaşım değil.
Nilgün Kılıç
Peki, herkesin merak ettiği bir konu da Selahattin Demirtaş. Demirtaş serbest kalacak mı acaba diye soruluyor. Siz de parti olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği son hak ihlali kararının ardından Kobani davası kapsamında tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksek da ve diğer siyasetçilerin tahliyesi için başvuruda bulundunuz ve bu başvuruda tam da bu sürece denk geldi. Dolayısıyla sormak istiyorum. Nedir beklentiniz Selahattin Demirtaş serbest kalacak mı?
Tuncer Bakırhan
Türkiye'de yıllardır siyasi kumpas davaları uygun anlıyor. Başta Figen Yüksekdağ Selahattin Demirtaş olmak üzere Kobani Kompas Davası'nda içeride olan arkadaşlarımız dahil olmak üzere bütün siyasi tutsakların bir an önce özgürlüklerine kavuşması gerekiyor. Bu sürece aktif katılıp katkı sunmaları, desteklemeleri gerekiyor. İçeride kalmaları için hiçbir sebep yok. Bu konuda AHİM kararları var, AYM kararları var. En başından beri bunun bir kompas davası olduğunu, partimizi çökertmeye dönük bir girişim olduğunu belirtmiştik. Yine bununla birlikte muhalefetin diğer dinamikleri içinde aynı şeyler geçerlidir. Onlar da çeşitli sebeplerle aynı kompas davalarla içeridedirler. Hepsi bizim için birdir. Can Atalay'la Figen Yüksekdağ'ın bir farkı yok. İkisi de demokrasi mücadelesi verdikleri için oradadırlar. Umarım önümüzdeki günlerde 100 yıllık bir meseleyi tartıştığımız, 50 yıllık çatışmaların sonlandırılması konusunda ilk adımların atıldığı bu süreçte bu kumpas davalarıyla içeride olan bütün insanlarımız, canlarımız dışarıda olurlar. Bu konuda partimizin tutumu çok nettir.
Nilgün Kılıç
Kent uzlaşısı kapsamında tutuklanan herkes için yani şu anda cezaevinde bulunan adı muhalefetin belediye başkanları için de geçerli mi bu söyledikleriniz?
Tuncer Bakırhan
Evet, ne demek? Kent uzlaşısı bir suç olamaz. Zaten böyle bir saçmalık olamaz. Öyle şey olabilir mi? Bir iki ilçe değil de kentin dinamikleri bir araya gelmiş, bir aday seçmiş ve kazanmış. Kimden izin alacaklar, izin alacaklar diye bir kanun mu var? Kent uzlaşısı suçla bağdaştırmak asıl en büyük suçtur. Kent uzlaşısı insanları tutuklamak, belediye görevlinden almaktan daha büyük bir suç yok, açık söylüyorum. Dolayısıyla bir an önce Kobani kumpas davası, Kent uzlaşısı ve buna benzer düşüncelerini ifade ettiği için içeride olanlar, tweet attığı için içeride olan, diğer siyasi kumpas davalarında içeride olan bütün insanlarımızın bir an önce dışarı çıkması gerekiyor. Dem Parti aynı zamanda onların özgürlüklerine kavuşmasının da mücadelesini yürüten bir partidir. Dolayısıyla bu konuda tavrımız nettir. Eğer Türkiye 100 yıllık bir meseleyi çözecek, demokratikleşecekse önce bu siyasi kumpas davalarının ve bu yaklaşımın ortadan kalkması gerekiyor. Ümit ediyorum önümüzdeki günlerde bu konuda olumlu adımların atılmasını.
Nilgün Kılıç
Çok teşekkürler Sayın Bakırhan. Çok meşgul olduğunuzu biliyoruz. Çok yoğun olduğunuzu biliyoruz. Bize zaman ayırdınız ve bu söyleşiyi verdiniz. Çok teşekkür ediyoruz size.
Tuncer Bakırhan
Çok teşekkür ediyorum. Sizi izleyen arkadaşlara da şimdiden selam, sevgi, saygılarımı iletiyorum. Daha yeni gelişmelerin umutlu, gelişmelerin olduğu dönemlerde de düşüncelerimizi yine kıtadaki yurttaşlarımızla, kardeşlerimizle paylaşmak için umarım bir arada oluruz. Teşekkürler şimdiden hepinize, izleyicilerinize.
Nilgün Kılıç
Çok sağ olun.
END OF TRANSCRIPT