Öne Çıkanlar
- Avustralya Commonwealth ülkeleri arasında yerli halk ile anlaşma imzalamamış tek ülke olmayı sürdürüyor.
- Göçmenlerin de, en az İngiliz kökenli Avustralyalılar kadar topraklarında yaşadığımız ilk yerli halklarla iletişime girme ve açılmış yaraları kapatma görevi bulunuyor.
- Uzlaşma Haftası, ilk yerli halkları daha iyi tanımak için bir fırsat.
“Uzlaşma ruhu içinde, Avustralya'nın her yerinde yaşayan geleneksel emanetçilerini ve onların kara, deniz ve toplumla olan bağlantılarını kabul ediyoruz. Geçmişte yaşamış ve şimdi hayatta olan yaşlılarına saygılarımızı sunuyor ve bu saygımızı tüm Aborijin ve Torres Boğazı Adalı halklara gönderiyoruz.”
Bu ülkenin, bu toprakların ilk halkları, yerlileri Aborijinler ve Torres Boğazı adalarından gelenler. Dünyanın yaşayan en eski kültürü.
Kendisine daha iyi bir hayat kurmak için Avustralya’ya gelen çoğu göçmen, 1788 yılında İngilizlerin kolonize etmeye başladığı ve ardından gelen işgalin bir parçası olduklarının bile farkında değil. Yaşadıkları bu toprakların 50.000 yıldan fazla değişmeden belli halkların yurdu olduğu gerçeği, yeni gelenlerin belki düşünmek istemediği bir şey.
Evet halklar diyoruz çünkü Aborijin kelimesi, buraya gelen Avrupalıların bu güzel toprakların kara tenli insanlarına koyduğu bir isim.
Oysa Kolonileşme öncesinde Avustralya’da dili, kültürü, gelenekleri birbirlerinden farklı 500’den fazla halk yaşıyordu. Yani Avrupa kıtasını ve içinde ki devletleri düşünelim, Avustralya’da çok farklı değildi.
Bugün ise yerli halk toplam nüfusun sadece yüzde 2.4’ünü oluşturuyor. Bu da 460.000 gibi bir rakama denk geliyor.
Bu rakamları bugün biliyoruz çünkü Avustralya’da 27 Mayıs 1967 yılında yapılan bir referandumla, ilk halkların nüfusa dahil edilmesi ve oy kullanabilmesini oylandı ve kabul edildi. Bu yüzden 27 Mayıs Uzlaşma Haftasının önemli iki gününden birisi.
DEVRİM NİTELİĞİNDEKİ MABO DAVASI
Bir diğeri de 3 Haziran. Avustralya İngilizler tarafından kolonize edilmeye başlandığında kıtaya terra nullius yani kimseye ait olmayan toprak denmiştir. Yani kıtada yaşayan yerliler göz ardı edilmiş hatta 1967’ye kadar fauna, yani tabiatın bir parçası olarak görülmüşlerdir.
1967 referandumu için savaşmış yerli bir aktivist olan Eddie Kioiki Mabo , bu toprakların geleneksel sahiplerini kabul ettirmeye çalışmış ve meşhur MABO davası denilen dava sonunda ülkenin geleneksel sahipleri Avustralya’nın en yüksek mahkemesi tarafından tanınmış ve hükümet 1993 yılında Yerli Yasası denilen, Native Title Act’i çıkarmak zorunda kalmıştır.
Yani 1967 referandumu günü ile başlayıp ve MABO davasının karar günü ile sonlanan Uzlaşma Haftası, Temmuz ayında kutlanılan NAIDOC haftasından farklı olarak daha çok politik kazanımlarla ilgilidir.
Şu an Avusturalya’da Aborjinlerin en yoğun yaşadığı yer Western Sydney. Redfern bölgesinde genç bir lider ve eğitmen olan Timothy John Edward Gray bu iki kazanımdan fazlası da var diyor.
“Bunların dışında yerli olan ve yerli olmayan halkın birbirlerini daha iyi tanımasını sağladı diyor. Özellikle politik ve devlet olarak. Sağlıktan, sosyo-ekonomik duruma birçok alanda insanlar arasındaki farkı azaltmaya yönelik bir adımdı. Tabi hala hapsedilme oranı gibi geliştirilmesi, düzeltilmesi gereken çok şey var” diyor.
GÖÇMENLER VE UZLAŞMA
Timothy’e benim de bir göçmen olduğumu hatırlatıyor ve Uzlaşma Haftasının bir göçmen için neden önemli olması gerektiğini soruyorum.
“Uzlaşma Haftası, yerli ve yerli olmayan halkın ki bu durumda göçmenlerden de bahsediyoruz, aynı etkinliklere gitmelerini, müzikler dinlemelerini, workshoplara katılmalarını ve yaşlılarımızdan yaşananları dinleme şansını ve şu an kendi toplumumuzu nasıl iyileştirmeye çalıştığımızı ve planlarımızı öğrenebilecekleri bir ortam sunuyor. Ve tabi bu da bize hem kendi kültürümüzü tanıtmak hem de kendi görüşlerimizi paylaşma şansını da yaratıyor” diyor.
Uzlaşma Haftası hem devlet hem de Avusturalya’nın değişik bölgelerinde yaşayan toplum temsilcileri tarafından yaratılmış bir şey. Bir önemli gün de dün yani 26 Mayıs Özür günüydü. 1998’de Aborijin halkları tarafından hazırlanan, çalınmış kuşaklara atıfla “Bring them home” yani onları eve gönderin adlı, içinde 54 tane sağlıktan, eşitliğe önerilerin bulunduğu rapordaki tavsiyelerin hiçbirisini o dönemin hükümeti kabul etmemişti. 2008 yılında Kevin Rudd hükümeti resmi olarak özür dilemeyi kabul etti ki bu da önerilerden biriydi.
Timothy uzlaşmanın karşı taraftan gelmesi gerektiğini söylüyor. “Aborjinler veya Torres boğazı yerlilerinin uzlaşmaya ihtiyacı yok çünkü işgalci olan biz değiliz, Aborijin olmayanların buna ihtiyacı var" diyor.
Alice Spring bölgesinden bir elder olan Colin Walangari Karntawarra McCormack ise, Uzlaşı Haftasının Aborijin ve Aborijin olmayan halkların birbirlerine saygı duymayı öğrenmesi gereken zaman olarak adlandırıyor.
“Birbirimize saygı duymayı, bu güzel vatanı kutlamayı ve ona iyi bakmayı öğrenmemiz gereken zaman. Çünkü Avustralyalılar olarak bu topraklara herkes için, çocuklarımız için iyi bakmalıyız ki hepimiz için güzel bir yer olsun. Güzel bitkilerimizi, hayvanlarımızı korumayı ve birbirimize nazik olmayı ve iyi olmaya öğrenmeliyiz. Uzlaşmanın anlamı bu bence. Bizim üzücü bir tarihimiz var ama uzlaşı sayesinde önümüzdeki engellerden kurtulabilir ve tarihimizle yüzleşebiliriz. Böylece daha dürüst olabiliriz ve insanlar iyileşebilir. Bizim istediğimiz bu, barışmak iyileşme demek ama aynı zamanda iyileşmek barışmak demektir” diyor.
Konuştuğumuz herkes, bu gibi haftalarda düzenlenen etkinliklerin insanların birbirini tanıması için çok iyi bir fırsat olduğun da ise hemfikir.
MERHABA YETER
Yaegl halkından Aunty Lois Birk ise göçmenlere "Bir merhaba demeniz yeter" diyor.
“Biz yeni gelenleri samimiyetle karşılıyoruz. Onları açık bir yürekle buyur ediyoruz. Ve bence bu toprakların emanetçileri olarak bizim görevimiz herkesin bu toprakların ve toplumun kuvvetini hissetmesini ve kavramasını sağlamak. Bizim sunabileceğimiz çok şey var."
Önemli olan bunun gibi etkinliklerde bir araya gelebilmek ve konuşmaktan, soru sormaktan çekinmemek. Çünkü kimse bir soru sormazsa, kimse bizim ne düşündüğümüzü gerçekten bilemez. Yani göçmenlere bir tavsiyede bulunmak istiyorum, gelin ve merhaba deyin. Emin olabilirsiniz ki bizde size merhaba diyeceğiz. Ve bence sadece bununla alakalı değil mi? Arkadaşlık için o ilk adımı atabilmek çok önemli.
Her zaman birbirimize ne demek istediğimizi bilemeyebiliriz ama sadece bir merhaba dersek, bence sohbet oradan başlar” diyor.
Yani göçmenlere bir tavsiyede bulunmak istiyorum, gelin ve merhaba deyin. Emin olabilirsiniz ki bizde size merhaba diyeceğiz.
Her ne kadar Avustralya önemli adımlar atmış ve atmaya devam ediyor da olsa, gidilecek çok yol olduğu anlaşılıyor. Timothy’e ilk halkların Uzlaşı Haftasına nasıl baktığını sordum.
“Her toplumda olduğu gibi ilk halklar arasında da farklı düşünenler var. Nasıl birisi işçi birisi liberal partili ise mesela aynısı Uzlaşı Haftası için de geçerli. Birçok yerli buna uzlaşı değil teselli günü denmesi gerek diyor çünkü uzlaşı dendiğinde sanki masaya gelinmiş ve resmi, yazılı bir anlaşma yapılmış gibi duyuluyor ama bu hala olmadı” diyor.
Avustralya Commonwealth ülkeleri arasında yerli halk ile anlaşma imzalamamış tek ülke olmayı sürdürüyor.